against ...

karşı.
to fight against someone: bir kimseye karşı mücadele etmek.
to march against the enemy:
düşmana karşı yürümek.
with 20 votes against 3: 3'e karşı 20 oyla …
protection against burglars : hırsıza karşı korunma.
to run up against someone: birisine raslamak.
aleyhinde, karşı.
He is against a new election: Yeni bir seçimin aleyhindedir.
Conditions are
against us: Koşullar bizim aleyhimizdedir.
karşılık, mukabil(inde).
against the merchandise shipped: sevkedilen mal mukabilinde/mala karşılık.

The inflation rate is only 5% this year as against 12% the year before: Geçen yıl enflasyon oranı %12 olmasına mukabil bu yıl sadece %5'tir.
aykırı, zıt.
Never go against the nature: Asla tabiate zıt gitme.
It was done against my will:
Benim isteğime aykırı olarak yapılmıştı.
I did it against my will: İstemeyerek yaptım.
rağmen, hilâfında.
against all my good will: bütün iyi niyetime rağmen …
muhalif, karşısında.
to be against someone/something: bir kimseye/bir şeye muhalif/muarız olmak.

He is against reform. to go against something: bir şeye muarız/düşman olmak.
There is no law against it: Bunu yasaklayan yasa yoktur.
-e/-a/-ye/-ya (temas halinde).
to lean against the wall: duvara yaslanmak.
to build a house
up against the hill: tepede ev yapmak.
yanında, yakınında, önünde.
The car is over against the building: Araba ötede, binanın önündedir.
için, … ihtimalini düşünerek.
to buy provisions against winter: kış için erzak satın almak.
to
put something by against rainy day: müşkül zamanlar/kara günler için tedarikli olmak/para biriktirmek.
We made preparations against his return: Onun dönüşü için hazırlık yaptık.
borç olarak.
Many bills were entered against his account: Birçok faturalar onun hesabına borç olarak geçmişti.
-den önce, -ye kadar.
Be ready against he comes: O gelinceye kadar hazırlan.